AB, Cemaat, Kıbrıs ve Türkiye gerçekleri
Türkiye, Kıbrıs
politikasında Kıbrıs Türkünün yanında olduğunu belirterek AB’ye mesaj verdiğini
düşünüyorum. Seçimlerin arefesinde, seçimlerden sonraki politikasının ne olacağı
konusunda ipucu veriyor. Türkiye’nin, yani yönetimin AB’ye girmek istediğinde
artık kuşkularım var. Çünkü fazla naz aşık usandırır, ki Türkiye’nin artık AB’den
medet beklemeden kendi komşularıyla ve daha ilerisiyle güzel geçinip iyi
ticaretler yaparak gelişmekten başka çaresi yok. Zaten şu an Türkiye ayakları
yerden kesildi ve menzilden çıkmak üzere. Halkın AB’yi istemesinin sebebi daha
müreffeh bir hayat sürmek içindi. Ama artık görüldü ki AB’ye giren ülkeler bile
krizde. O yüzden AB’ye girmek her ne kadar Ak Parti’nin politikalarından gözüksede
çok aşırı manada eskiden olduğu gibi ateşli bir istek yok kanaatindeyim.
Burada Ali Bulaç
başta olmak üzere, “AB Türkiye’ye ılımlı İslam sözü verdide ondan şimdiye kadar
Türkiye’nin ekonomik kalkınmasını tolare ettiler” mealindeki görüşleri tarihe bakıldığında Müslüman bir devletin bırakın kendilerine üyeliğini, güçlenmesini dahi istemedikleri kanaatinde halk Batı'nın. O nedenle Ali Bulaç'ın sözleri abes kalıyor burada. Gerçi Ali Bulaç’ta diğer birçok cemaatin başta
gelenleri ve yayın örgütleri gibi farklı kanaatler sergileyerek aslında kendi
içinde çelişir bir görüş sunuyor. Dışarıdan başta AB olmak üzere hükümete karşı
destek arayışında olan Cemaatin içindeki Ali Bulaç’ın Avrupa’da islamcı
kimliğiyle tanınıyor olması ve pekte istenen bir kişi olmayışı cemaatin
politikalarıyla karşılaştırıldığında ironik bir durum sözkonusu. Bu ironik
durumlar internete düşen ses kasetinde Fethullah Gülen’in Hüseyin Gülerce’nin
hükümetle uzlaşı tekliflerinden haberdar olup olmadığı ve duruşunun ne olduğu
istendiğinde üzüntülü tavır aldığı ve konuya ilgisiz kaldığı ironikliklerin ne kadar
derinlerde olduğu izlenimi veriyor.
Yani kısaca
söyleyecek olursak ya Ali Bulaç "islamcı" ya da "Ilımlı islamcı". "Ilımlı islamcı"ysa
Batı’daki adı neden "İslamcı". "İslamcı"ysa cemaate ters düşmüyor mu. O zaman Batı’nın
sert diye tabir ederek El Kaideyle işbirliği yaptığı iddiasını öne sürdüğü İHH
ve diğer sivil toplumlar içerisinde yer alması gerekmez miydi Ali Bulaç’ın. Bunu
cemaatin "ılımlılığına" bağlamak istiyorum ama İHH’ya yapılan polis baskınlarından ve
tutuklamalardanda pek hoşnut oldukları izlenimini aldım yayınlarından. O
halde pekte ılımlı değillermiş dedim.
O zaman şu görüşe
hakim oldum: Cemaat kesinlikler dini referansla değil, siyasi referansla
hareket ediyor. Dini siyasi hedefleri için kullanıyor. Bu görüş sadece benim
görüşüm değil. Aytunç Altındal 2009 senesinde youtube’a yüklenen videoda aynı
şeyleri savunmuş
Hüseyin Gülerce’nin
gösterdiği esneklik ve aynı samimi tutumu ne yazık ki Ali Bulaç’ta dahil kimse
şu ana kadar göstermedi. Ali Bulaç bir kere kendi içinde samimi bir duruşta
değil. Bir taraftan Yahudilerle ve Hıristiyanlarla diyalog misyonuna soyunmuş
"ılımlı İslam"ı dünyaya yayma misyonu olan bir cemaatin içinde yer alıyor, diğer
taraftanda “ılımlı İslam’ı getirme sözü verdiğini iddia ettiği hükümetin bunu yapmayınca
cezalandırıldığı” görüşünü dile getiriyor Gezi olaylarını ve devamında birçok
olaylarla birlikte 17 Aralık Darbesinide kastederek. Yani burada Ali Bulaç’ın ve
cemaatin neresinden tutacağı konusunda insan tereddüt içinde kalıyor. Cemaatin
"ılımlı İslam misyonu"nu destekliyorsunda hükümetinde bu yönde verdiği sözü
yerine getirmediğinden yakınıyor musun. Ki o zaman seni Batı boşuna İslamcı
olarak tabir ediyor. Ya yoksa "ılımlı İslam"a karşı mısın, ki o zamanda zaten
Cemaatle uyuşmuyorsun.
Birçok vatandaşın
genel kanaati şu: AB çifte standart uyguluyor. Diğer devletlerden beklemediği
kriterleri Türkiye’den bekliyor. Bunu yaparken asıl hedefi Türkiye’yi AB’ye üye
yapmak istemeyişidir. Ama buna engel olamayacaksada hiç değilse mümkün olduğu
kadar oyalayarak yine Türkiye’nin AB üyeliğini mümkün olduğu kadar ileri bir
tarihe atmak. Türkiye şu an adeta AB’ye girmekten çok AB’nin ne kadar samimi
olduğunu test eder görünümünde. Deyim yerindeyse Türkiye, AB’nin asıl niyetini
davranışlarıyla ve uyguladığı çifte standartlarla “kendi foyasını kendisinin
açığa çıkararak” söze gerek bırakmayacak kadar daha malum hale gelmesini
birazda alaycıl bir şekilde takip ediyor. Hani diyorlar ya hep AB Türkiye'nin fasılları ne kadar yerine getirip getirmediğini takip ediyor. Hayır, ben bunun tam tersinin daha yoğun olduğu kanaatindeyim. Türkiye şu an bazı siyasi ve ekonomik
çıkarlarına uygun olduğundan AB’ye üyelik konusunda ilgileniyormuş görünümünde.
Her ne kadar ekonomik olarak vazgeçilmezlik varsa veya bu gelişen ilişkilerde olacaksada
bu her iki taraf için geçerli. Onun için herhangi bir taraf diğerine ekonomik
dayatmalarla üyelik politikalarını etkileme gibi bir durumu şu an sözkonusu
değil. Görüldüğü gibi burada politikadan bahsediyoruz. Çünkü bu üyelik ve karşılıklı anlaşmadan çok politika meselesi haline gelmiştir. Eğer Rusya gibi doğalgazınız olsaydı iş kolaydı. O zaman kendileri
çağırırlardı gelin üye olun diye Rusya’ya yaptıkları gibi. Veya bazılarının
iddia ettiği gibi Müslüman çoğunluklu bir devlet olmasaydınız.
Yani vatandaşın görüşü, AB’ye
girmeniz için ya ekonomik olarak vazgeçilmez olacaksınız, ya da Müslüman bir
devlet olmayacaksınız. Veya Müslüman devletseniz son derece ılımlı, esnek ve
gevşek Müslümanlar olacaksınız. Her türlü tavize açık olacaksınız. Mesela HZ. Muhammed’in
karikatürlerine, Kuran yakmalar gibi nabız yoklama denemelerini, Gazze’ye
saldırılarda küçüklük psikolojisiyle gıkınızın çıkmaması gibi sınavları aşacaksınız.
Deyim yerindeyse yüzünüze tükürseler yağmur yağıyor diyerek kendinizi kandırarak sinirlerinizi
telkin ve teskin edeceksiniz, kendinize rağmen kendinizi sindireceksiniz,
pusturacaksınız. Onlarda “tamam büyüklüğümü anladı, farkına vardı, haddini
bildi” diyerek sana sınavı kazandığın “müjdesini” belki verecekler.
Rusya AB’ye
ve özellikle Almanya'ya doğalgaz konusunda şu an kök söktürüyor adeta. Rusya’ya olan bağımlılıktan
kurtulmak için yerkabuğunu bilmem kaç km derinlikte çatlatmak gibi doğa
katliamını yapalım mı yapmayalım mı tartışmasına dahi girdiler Almanlar şu an. Sayın
şansölyeleri Merkel bu girişimi doğa katliamı olmadan yapılmasını önemsemiş
görünüyor.
Bana göre gerçekte
ümidini kesti AB’den Türkiye. AB’de Türkiye gibi büyük bir devleti, hemde
çoğunluğu Müslüman olan bir devleti almaktan korktuğu için Türkiye’nin bu
isteksiz tutumundan memnun gibi bir izlenim veriyor sanki. Sadece fasılların
açılması dönemlerinde gazetecilerin ifade özgürlüğü gibi küçük bahanelerle
oyalamak istediği görüşünde Türkiye’deki büyük çoğunluk. Eskiden Kürtleri
katlediyorsunuz şimdide böyle diye dayatıyor AB görüşünde halk.
Ya
paketle kendi istediğin kıvama getir, değiştir, dönüştür, ya da kaldır at veya
senin kıvamına gelene kadar ertele gitsin politkası insanların inançlarını
rencide eden bir politikadır diyor halk. İnsanlar evlatlık aldıklarında ailemizin kıvamına
gelsinde öyle alayım demezler. Önce evlatlık alınır, sonrada onun eksikleri giderilir. Burada
büyük olandan büyüklük beklenir, küçük suçlanmaz. Sen değiş, ondan sonra aile
olalım denmez. Evlatlık alınacak çocuğa seni aile ortamıma almam için şu şartları yerine getir öyle gel denemez. Bu karşılıklı rızaya ve katlanmaya dayalı bir şeydir, insani bir birliktir. Mesele ekonomi olsa Bulgaristan ne kadar zengin? Türkiye Batı'nın yiyip yutup paketleyemeyeceği kadar büyük bir devlettir. O yüzden kabul etmeyecekler. Türkiye'nin sittin sene AB'ye girmeyeceği kanaatindeyim. Ama ekonomik olarak şahlanacak. O zamanda zaten AB'ye ihtiyacı olmadığından hayır diyecektir. Bu çok uzun bir süre değil. En fazla önümüzdeki 10-15 yılda bu olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder