24 Ocak 2014 Cuma

Cari açık

CARİ AÇIK

Bunu bir insanın ayağını yorganına göre uzatıp uzatmamasına benzetebiliriz.
Yani bir insan kazandığından çok harcıyorsa bu anormal bir durumdur. Aynı şekilde bir devlette kazandığından çok harcıyorsa buda anormal bir durumdur. Bir devletin kazandığıyla harcadığı arasındaki bu rakam farkına cari açık denir. Örnek verecek olursak, bir devlet bir ayda 20 milyar dolar kazanmış ama 30 milyar dolar harcamışsa aradaki cari açık 10 milyar dolar eder.

Cari açık üç kısımdan  oluşur. Bunlardan biri ithalat ve ihracattır. İkincisi hizmetlerdir. Bunlar turizm, sigortacılık ve taşımacılık gibi şeylerdir. Diğer ve son ayağıda transfer hesabı olup bunlar, yurtdışında çalışan işçilerimiz ve yurtiçinde çalışan yabancı işçilerin meydana getirdiği döviz transferidir.

Yukarıda bahsettiğimiz trasnferler, hizmetler ve ticaret sonucunda ülkeye giren döviz çıkandan az ise aradaki fark cari açığı gösterir. Cari açık bir başka deyişle cari fazladır.

CARİ AÇIĞIN SEBEPLERİ

1. İhracat

Cari açığın en önemli sebeplerinden biri gelişmekte olan ülke olmaktır. Çünkü gelişmekte olan bir ülke demek dış ticaret ortakları bulma yolunda daha çok çaba sarfeden, henüz dış ticarette belli bir kıvama gelememiş ülke demektir. Hükümetin senede dünyayı bilmem kaç kere tur atacak kadar yolculuk yapmasının sırrı budur. Bunun içine kaliteli üretilmiş malların dış ticarete sunulması, ucuz ve cazip sunulması gibi amansız yarışlar var demektir.

2. Hizmetler

Turizm, taşımacılık, Sigortacılık gibi hizmetlerin getirdiği bu kısmın en önemli ve en kolay gelir kaynağı Turizmdir. Çünkü ülkenize turist birinci derecede hava ve denizden dolayı gelir. Bu birincil avantajları olan ülkeler hazır petrolü satan araplara biraz benzerler. Çünkü hava ve deniz insanın kendi ürettiği şeyler olmadığından turistleri çekmek için çok aşırı uğraşlar gerektirmez.

3)Transfer

İşçilerin yurtdışına gidip gelmeleri devletin çok etkisi olacağı bir konu değildir, devletlerin etkili olacağı bir konudur. Devletlerarası konsensüsle olacak bir konudur. Bu yüzden tek taraflı bir devletin halledeceği bir konuda değildir iki devlet arasındaki konular. Burada kültür meselesi, tarihsel meseleler vardır. Eğer iki devletin kültürleri birbirine uymuyorsa, arada siyasi ve politik sorunlar varsa, ki bu genelde kültürlerin uymamasından kaynaklanır, o zaman ticaret ve ekonomide bundan etkilenir. Ülkelerin ticareti ve ekonomiyi ayrı kulvarlarda değerlendirmeleridir gerekli olan. Yoksa ülkelerin bütün ekonomileri bundan payını alır. Genelde ekonominin diğer sorunlardan ayrı değerlendirerek ve ticaretin artırarak sürdürülmesi devletlerin zenginleşmesi ve yakınlaşmasına yol açar, sebep olur. Neredeyse güçlü devletlerin asıl sırrı buradadır. Ticareti bütün siyasi ve politik unsurlardan ayrı kulvarlarda değerlendirimesi yani. Türkiye ekonomisinde atılan adımlar son yıllarda bu felsefenin benimsenmesiyle olmuştur.

MÜSLÜMAN BAZI ENTELLEKTÜELLERİN GENEL KANAATLERİ
Küresel güçteki devletlerin siyasi ve politik olayları kullanarak güçlü kaldıklarını inkar edemeyiz. Bu devletler genelde gelişmekte olan ülkelerin aksine birçok şeyi ekonomide rayına oturtmuş, kendi sözde ideolojilerini kullanıp güya birbirlerine karşıt durarak ve küçük ve gelişmekte olan ülkeleride böyle etkileyerek "küçük balıkları yemektedirler". İdeolojilerin artık günümüzde pek rağbet görmediği günümüzde bazı devletlerin fitneci hükümetleri artık inançları kullanarak, bazı farklı inançtaki topluluk ve devletleri birbirine düşürerek modern anlamda çalıp yağmalamakla ekonomilerini ayakta turmaya çalışıyorlar. Geçmiştede bunun koloniler şeklinde örnekleri yaşanmıştı.

Birçok devletlerdeki dini farklılıklardan dolayı savaşa girişenleri birilerinden kurtarma adına oraya girip o devletleri kendilerine sizi kurtardık diye tazminata mahkum ediyorlar. "Halkı zalimin elinden kurtarmaları" en fazla 5-10 yıl sürerken, halkın yeraltı zenginliklerini sömürmeleri daha vahim oluyor. Genellikle bu küçük ve aciz devletler "kendilerini bir diktatörün elinden kurtaranlara" borçlarını paraları olmadığından petrol ve yeraltı kaynaklarından ödemeye mahkum edliliyorlar. Kendi devletlerinde girmek istedikleri devlet vatandaşlarından herhangi birinin teröre bulaşmış olması onların o devletlere girmesini daha meşru bir hale getiriyor kamuoyunun gözünde. Yani eskiden kolonilerden beslenenler şimdi terör ve inançları kullanarak besleniyorlar.

Bu güçlü devletlerin kendilerine çok uzakta ve hiç alakaları olmayan diğer içi karışık devletlerle oralara gitmelerine ne bu kadar sebep olabilir? Oralarda zaten karışıklıklar vardı eskiden beri. Öyleyse oralarda ne arıyorlar gerçekte bunlar diye sorarlar adama. Eğer kendi ülkenizde terör istemiyorsanız kapatırsınız sınırlarınızı olur biter. Kimseyide kendi ülkenize sokmak zorunda değilsiniz. Eğer oradaki masum halka yardıma gidecekseniz, ki öyle diyerek gidiyorsunuz, o zaman onlara yaptığınız iyiliğin karşılığını neden sonra onların yeraltı ve yerüstü kaynaklarını alıyorsunuz? Bunun adı iyilik ve insani yardım değil, bu  olsa olsa karşılıklı ticarettir.

Kendi içindeki başka kültürlerdeki insanlarla dahi geçmişte tecrübe yaşamamış (osmanlı gibi mesela) bu ülkeler ortadoğuda ne arıyorlar? Kendi ülkelerindeki değişik kültürlerdeki insanların inançları ve haklarındaki sorunlarını dahi çözemeden başka devletlere demokrasi getirmek için silahlarıyla yola çıkmalarını kim samimi ve insani bulacak? Oradaki insanları yine o ülkenin insanlarının ellerinden kurtaracakmış. Gerçektende bu kadar insani mi düşünüyorlar acaba? O zaman bugün Esad zulmünden inim inim inleyen halka niye yardım etmezler? Hatta tavır değiştirip neden neredeyse Esad'ı meşru görmeye kadar giderler? Mısır'da demokratik seçimle gelmiş Mursi'yi niye hiç sevmez hatta kökten dinci, İslamcı diye tabir ederler? Bu şekilde insani, demokratik ve samimi olduklarını kime anlatabilirler ki?

Dolayısıyla okuduklarımız, medyada takip ettiklerimiz bizi şu fikre götürüyor: Bu güçler karikatürler, Kuran yakmalar ve daha birçok şeyleri devreye sokarak inançlı insanların inançlarıyla alay ederek onları kışkırtıp teröre alet olmalarını sağlıyorlar. Onların ülkelerindeki karışıklıklarıda kullanarak oralara giriyorlar, yeraltı ve yerüstü kaynaklarına göz dikiyorlar.

Türkiye her ne olursa olsun bu inanç, mezhep ve terör tuzağına düşmediğinden şimdi ekonomik olarak çökertilip halkın iktidara olan güvenini sarsma girişimleri var (Gezi olaylarıyla başlayan, aynı yıl 17 Aralık 2013 "dost darbesi" ve arkasından gelen ekonomideki gözle görülür kötü gidiş). Bununda arkasında yine bazı devletlerin kendilerine ekonomide yeni rakibi istememe ve kanını emdikleri ülkelere Türkiye'nin özgüvenli bir Müslüman devlet olarak "kötür bir örnek teşkil etmesi" korkuları yatıyor.

Malesef Türkiye'nin iktidarının yıkılması için devreye konan planlara Türkiyedende su taşıyanlar var. Bunlardan Türkiye'de çok önemli bir kurum mesela diyor ki,  'Sizin döneminizde bire beş kazandık' , 'Hükümet başarılı ama bizim oyumuz başka yere.' Bu çok açık bir itiraftır. Sonra 17 Aralık darbesinden sonra 'Böyle bir ülkeye küresel sermaye gelmez' diyerek adeta artık asıl gerçek niyetini meydana sergileyerek son darbenin inmesi için yabancı yatırımcılara kaş göz atıyor.

Buraya kadar yazdıklarım Türkiye ve İslam dünyasındaki bazı entellektüellerin genel kanaatleri olduğunu düşündüklerimdi.

Gelelim konumuza...

Burada lafı biraz açarsak işi cıvıtmış olurmuyuz bilmiyorum ama şöyle:

Kimileri buna kültürel yozlaşma desin, kimileri bana sinirlensin ben sadece gözlemlerimi ve düşüncelerimi aktarıyorum.

Farzedelim ki bir yabancı işadamı var (işkadınını da tersinden düşünebilirsiniz)  bu adam şimdiye kadar Türkiye hakkında bağnaz insanların yaşadığı, kadınların gözlerine kadar örtündüğü bir ülke olarak biliyor. Bu ülkenin erkeklerinin kıskançlıktan kadınları iş hayatına ve ekonomiye dahil etmediğinden bu ülkenin üretken olamayacağını düşünüyor. Dolayısıyla bu ülkeyle ticaret konusunda kafa bile yormaya değmez diye düşünüyor ve inanıyor.

Farzedelim ki bu adam bir gün Türk televizyonunda son derece yakışıklı gençler, insanın içini hoplatan hatta tahrik edcek noktaya getiren güzel kızlar gördü. Bu adamın kafası 180 derece döner. "İşte çeşitli renklerde insanların yaşadığı ülke olmanın bir avantajı budur". Birileri çıkıp şimdi bana din dersi vermeye kalkışabilir. Ona sadece tespitlerimi aktardığımı, benim dünya görüşümü illa ki yansıtması gerekmediğini anlattıklarımın, aktarmak isterim.

Bu adam biraz daha incelediğinde mesela denizlerinde mayoların giyildiği (hatta bazı yerlerde üstsüz), sokaklarında dildoların satıldığı, sokaklarında transeksüellerin, hayat kadınlarının gezindiği, geceleri bira pavyonlarında içki içildiği, hatta bazı başıörtük kadınları banklarda erkeklerle dudaktan öpüştüğü, bazı cinsel açlık çeken gençlerinin sokakta yürüyen kızları yiyecekmiş gibi bakındığı, baktıkları kızlarla bir gece için nelerini feda eymeyecekleri, bazı dini hassasiyeti olan insanların veya olmayanların sokağa kadın veya kızlarıyla çıktıklarında maymun bakışlardan moralleri bozulmuş ve kavgalı şekilde evlerine dödükleri, sokakta gezen bazı kadınlarının avrupalı kadınlara taş çıkartırcasına islamın açık saçık level'inde olduğunu görünce bu ülkeye yatırım yapmasında nereye yapsın. Önce yatırır sonra ne yapmaz. Çünkü "çokrenklilik" bulanık suda balık avlamak kadar kolaylaştırır işini, çok kazanç getirir. Arada bir kaçamak yapıp saman altından su yürüteceğini dahi düşünür.

Avrupalıya aktarmak istediğiniz "biz her din ve inançta insanlara toleranslıyız" ı söylemeni ve uygulamaya koymanı isteyen kafa islamofobi denen şeyi uydurdu bundan ticari ve kültürel olarak faydalanmak için.

Senden kim korkar ya, senin cümrün ne ki.

İslamofobiymiş! Bu kelime üzerinden ne paralar kazanılıyor, ne kitaplar satılıyor biliyor musun?

Avrupa ile Asya arasına sıkışmış, kafası sarhoş gibi dolaşan çok sayıda Türk gençleri kendini bulamamış ve henüz bulma aşamasında olup yaşlarının saflığı ve onlara öğretilenlerle bu yollarında giderken atıp dökecek çok değerli şeyleri var. Bu atılıp dökülenleri toplamak çok kolayken neden kendinden emin, oturaklı, işini bilen kolay ikna edilemeyen avrupa pazarlarında kafa yorsun. Buraya yatırım yapılmazda nereye yapılır.

Tabi burada istikrar ön planda geliyor ama bu unsurlarında gözardı edilmemesi lazım. Bazılarını elini yüzüne bulaştırdığı ama bazılarının avrupalılara taş çıkartırcasına -özellikle kadınları seksi giyim kuşamınında- ekonomiye katkıda bulunan unsurlardan biridir, bunu inkar etmeyelim. Tarihte kadınlar için imparatorluklar yıkılmış, servetler harcanmış, makamlar yıkılmış, hatta terkedilmiştir.

Televizyonda güzel türk kadınları ve kızları görenler birde canlısını görelim diye Türkiye'ye neden gelmesin. Kendi ülkesinde sabit bir yuva kurma telaşıyla her gece bir diskodan bir erkekle sevişe sevişe yaşı gitmiş işi bitmiş, turşuya dönmuş bir A ülkesi kadını A. ülkesi sevdalısı Türkiyedeki bir türk erkeğin bu sevdasını neden kendine koca bulmak için kullanmasın. Sadece güneş, deniz ve kumsal içinmi turist geliyor zannediyorsunuz.  Gelincede ekonomi güçleniyor. Ama çok tavizler vererek.

Avrupai sarı saçları mavi gözleri birçok Türk tahrik edecek derecede cazip bulmuyormuyuz. Avrupadakilerde tersine ela gözü, siyah gözü, esmer teni, egzotik tipleri cazip bulmuyorlarmı. Tamam işte karşılıklı anlaştık gitti. Sorun nerede. Sorun kalmadı cinsel arzular inançları bastırıyor artık. Yarın bunu örnek göstererek bir hocanın çıkıpta o bilindik Ayeti işaret ederse hiç şaşmayın. Mealen: Ben insanları birbirlerini merak etsinler ve yakınlaşsınlar diye renklerini, dillerini... farklı yarattım. Haydi çık işin içinden hacı!

Bu arada söyleyelim Avrupadaki türk düğünlerini yayınlayan o televizyondaki oynayanlarla irtibat kurmak için Türkiyedeki gençler yanıp tutuşuyormuş. Maksat ne, Avrupaya kapağı atmak. Sen Avrupayı kendi saadetinden önemli tutuyorsan evlensen ne olacak.

İnanç turizmi safsatasıda işin bir başka boyutu. Yani böyle yapmakla denmiş oluyor ki, "bakın biz kendimizi de aştık kilise yaptık". Dolayısıyla nasıl olurda kilise yapan müslümanlar size canlı bomba atar. Fobi mobi yok bizde. Mayonuzu giyip girin kumsala, sonra çıkıp isterseniz camiye gidin, oradanda çıkıp isterseniz tekrar kumsala sonra birde türbeler gezin filan. Bir camide avrupalı hıristiyanlar yapsında görelim hani. Yani bizde İslamofobi yok diye inandırmak için bir kumsallarda po.. filmi çevirmelerine izin vermediğimiz kaldı.

Mesela Antalya'da sokaklarda mayolu gezildiği gibi bazı avrupa ülkelerinde gezinseniz sizin aklınızdan şüphe ederler. Türkiye o kadar şeffaf olmuş, o kadar tranparent olmuş işte. Hem o kadar transparent ki tel örgü arkasına hapsedilmiş vahşi dişiyi andıran transparent kilotlu çorapları giyinenler bile var. Adeta beni bu tel örgülerden kim kurtaracak diye karşı cinsi tahrik ediyor hani. Ne kadar şeytani ya. Bazen düşünüyorum hani kadınların erkekleri çözdüğü kadar erkekler kadınları asla çözmüş değil. Hani o çorapların insanı çileden çıkartacağını nasıl akıl etmişler. Transparan çorap = Kendinin o tel örgülerden kurtaracak ona bakınca çileden çıkan pazulu güçlü maçoyu bekleyen vahşi dişi. Çıldırmamak mümkün mü?

Görüyorsunuz ki, bu cari açık ne kadarda başka şeylerle ilişkili imiş. Cari açık dedik nerelerimiz açık çıktı. Hatta çırılçıplak olmuşuzda haberimiz yokmuş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder