25 Ocak 2014 Cumartesi

Fethullahçılar neden devletle arayı açtı?



Cemaat uzun süredir ilk kez devlet gücünden yoksun

22 Ocak 2014 Çarşamba, Fatih Altaylı, Habertürk
FETHULLAH Gülen Cemaati, uzun yıllardan beri ilk kez böylesine bir durumla karşı karşıya.
Ve belki de ilk kez "şaşkınlık" içinde.
Niyesini anlatayım.
Gülen Cemaati, aslına bakarsanız Türkiye'de oldukça uzun bir süredir iktidar ortağı.
Cemaat, etkinliği ve gücüyle paralel olarak, 1990'ların ortasından bu yana her dem devlet gücünü kullanan iktidarlarla yakın olmayı başardı.
Özellikle DYP ile başlayan "iktidarın" içinde veya "yanında" olma süreci, 28 Şubat'ta hafif bir kesintiye uğradıysa da Cemaat her dem iktidar gücünü yanında hissetti.
Türkiye'nin son 25 yılına damga vuran başbakanlar arasında sadece Necmettin Erbakan "Gülen Cemaati" ile pozitif bir diyalog içinde değildi.
Bunun haricinde tüm başbakanlar, Cemaat'le uyumlu davrandılar.
Cemaat'i asla karşılarına almadılar.
Devlet gücünü, belirli ölçüde Cemaat'le paylaşmakta sakınca görmediler.
Bülent Ecevit dahil, hemen hepsi Cemaat'le çatışmamayı siyasi bir tercih olarak kullandılar.
Bu durum Cemaat'e büyük bir güç sağladı.
Cemaat de özellikle merkez sağdaki tüm partilere yakın durdu ve bu partiler Cemaat'in uygun bulduğu isimleri parlamentoya kendi çatıları altında taşımayı kabul ettiler.
AK Parti de bundan müstesna değildi.
Hatta Cemaat ile en yakın ilişkiye giren parti, AK Parti oldu.
Çünkü birinin ideolojisi ile diğerinin tabanı büyük ölçüde örtüşüyordu.
Makul bir birliktelikti.
İslam anlayışlarında farklılıklar olsa da, sonuçta ortak anlayış "İslam"dı ve "detaylar" o gün için önem taşımıyordu.
AK Parti dönemi Cemaat için de "rahat hareket etme" dönemi oldu.
Bürokrasinin her türündeki etkinlikleri AK Parti döneminde zirveye ulaştı.
Ancak bir yere kadardı.
AK Parti yönetimi, Cemaat'ten rahatsız olmaya başladı.
7 Şubat'ta açığa çıkan
"kavga" aslında 2 yılı aşkın bir süredir alttan alta yürüyordu.
Cemaat, AK Parti'nin icraatından rahatsızdı.
Çünkü AK Parti, Cemaat yurtlarının olduğu her yere, Milli Görüş'e geçmişten beri yakın olan vakıflar aracılığıyla yurtlar kurduruyor, Cemaat'in yerel veya uluslararası düşünce kuruluşlarının karşısına
"devlet destekli" başka düşünce kuruluşları dikiyor, STK'larına karşı başka STK'ları destekliyordu.
Cemaat'te rahatsızlık had safhadaydı.
İşin gideceği yeri görüyorlardı.
Kavga 2011'den itibaren alttan alta sürüyor ama alevler dışarı çıkmıyordu.
Bu arada iktidar kanadı da ortak çıkarları konusunda Cemaat'in hamlelerine ve yaptıklarına ses çıkarmıyor, hatta bu ortak amaçlarda Cemaat'in yolunu açarak operasyonları yürütmesini sağlıyordu.
Ancak dershaneler konusu alttaki yangını bir anda yüzeye çıkardı.
Cemaat buna 17 Aralık hamlesiyle yanıt verdi.
Hükümet ise tüm riskleri göze alarak 17 Aralık hamlesini bastırdı.
Bunca yıldır bürokrasi içinde çok kolaylıkla yol alan ve istediğini yapan Cemaat'e yakın bürokratlar büyük bir yanılgı içinde hareket ettiler.
Geçmişte "devlet desteğiyle" yaptıkları "operasyonları" bu kez devlet desteği olmadan yapabileceklerini zannettiler.
Ancak bunun mümkün olmadığı, devletin çok güçlü olduğu gerçeğiyle karşı karşıya geldiler.

Eskiden Cemaat'e yakın bürokratların yolunu açan devlet, bu kez tam tersi bir hareketle tüm yolları tıkadı.
Cemaat uzun yıllardan beri, yaklaşık 20 yıldır ilk kez "iktidar ortağı olmadığını" anladı.
Peki bundan sonra ne olur?
Elbette Gülen Cemaati ortadan kalkmaz. Eski gücünü kaybeder ama varlığını sürdürür.
AK Parti diye bir parti kalmadığı zaman bile Cemaat büyük bir ihtimalle varlığını sürdürecektir.
Ama Türkiye'deki "iktidar gücünden" artık uzaktır.
Bu yüzden de "şimdilik" işi zordur.
Cemaat elbette hamlelerini sürdürecektir.
Ama artık devlet gücüyle hamle yapmak ile devlet gücüne karşı hamle yapmak arasındaki farkı öğrenmek zorundadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder